Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Son Yayınlanan..

Musa, Kasap ve Cennet

En son yayınlar

Anne Shirley Cuthbert

Hayatım gömülmüş umutlarla dolu bir mezarlık. Ders almaz, intahara meyilli umutlarımda saklasın  Kim demiş bir umut daha var, koca bir yalan, Gerçeğin bir önemi yok, insan istediğini düşünür, her zaman. Bana biraz umut, biraz keder birde umudun eceli yeter.    Wilhelm Heisenberg      Dizi filmi ilk gördüğüm de açıkçası çok heyecanlandım, kitaptaki  Anne Shirley ile dizi arasinda çok fark var söylemeden geçmek doğru olmaz, bu arada dizi gerçekten çok güzeldi, şimdi gelelim kahramanımıza...      Anne, aslında dramdan  beslenen bir karekter olsa bile bunu  çok komik ve sevimli bir halde yapıyor. Zengin dil bilgisi ve uslanmaz bir romantik olmasıda çabası. Karakterimiz büyürken yaşadığı zor ve sıkıntılı olaylardan kaçmak için hayal gücü ve kitaplara sığınmış. Drama kraliçeliği yapması da bu sebebten. Açıkçası Anne’in bu yeteneği herkesi kendine hayran bırakıyor. Kitabı okurken yazarı  böyle bir karakter...

Ayn Zeliha

Hz. İbrahim'in bir çok hikayesi vardır ve bu hikayelerin bir çoğunda unutulan eksik kalan unutulmuş bir kadın var Zeliha. Nemrudun kızı Zeliha, Türk halk kültüründe yer alan bir efsanedir, bu efsaneye göre, Nemrut adında zalim bir kralın kızı olan Zeliha, Hz. İbrahim’e aşık olur ancak babası, Hz. İbrahim’i ateşe atmak isteyince, Zeliha Hz. İbrahim’i kurtarmak için babasına karşı gelir. Zeliha Nemrudun üvey kızıdır, Hz İbrahim' e Aşık çok güzel bir kadın olduğu yazılmıştır. Bir zaman sonra olaylar büyür, Nemrudun Hz. İbrahim'i mancınık ile ateşe fırlattığının haberi duyulunca Zeliha dayanamaz ve kendini sokaklara atar, dayanamaz bu acıya. Zeliha, Hz. İbrahim’in ateşlerde yanıp tutuştuğunu düşünür ve bu düşünce onu divane gibi bir sağa bir sola savurur, Hz İbrahim'i yakan ateşin yanına gelir ama yaklaşamaz bir adım daha atamaz, artık kendiside yanıp kül olmaya başlamıştır, Hz. İbrahim’in içine atıldığı ateş bir anda tek bir yerde yakılmamıştır, bir çok yerde ateşl...

THE READER (OKUYUCU)

The Reader Bernhard Schlink Okuyucu’da, bizlere sade ve dolaysız bir anlatımla suç, ahlâk, vicdan, utanç ve sır sarmalı etrafında örülen baş döndürücü ve gerilim dolu bir hikâye anlatıyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrası genç kuşağın Nazi dönemiyle hesaplaşması ve büyükleri ile uzlaşma arayışı üzerine güçlü bir yorum sergilediği kitabına çok fazla değinmeyeceğim, yazımızın ana teması  Hanna Schmitz ve  Michael Berg  olacak. Kitabı okuduğumda filmi izlememiştim lakin  The Reader,  filmi yapılan ve romanından daha güzel olmuş nadir yapıtlardan. Bu yazıda filmden ipuçu vermeyeceğim çünkü izlemenizi çok istiyorum. 2008 de beyaz perdeye taşınan bu romanın filminde, kadın oyuncu olarak  Nicole Kidman ile çekimlere başlanılıyor, fakat sonra  bazı anlaşmazlıklardan dolayı iptal oluyor ve bütün sahneler yeniden çekiliyor, tatbikî Kate Winslet üzerinden, müthiş bir oyunculuk ile ne kadar ödül varsa hepsini alıyor.   Akademi Ödülleri  (81'inci) En İy...

Freddie Mercury O Bir Efsane

                   Cahit Sıtkı TARANCI'nın  şu sözleri ile başlamak istiyorum. Umarım çok sert olmaz bu başlangıç :) Ah! Yeniden Başlamak Hayata, Çocukluğa, Aşka, Hayata ve Sanata Nereli olduğu, annesi, babası, ailesi yada çocukluğu gibi konulara hiç ama hiç değinmeyeceğim.  Freddie Mercury'nin 45 yaşında aramızdan ayrılması üzücü ama kendisi zaten birçok röportajında en büyük korkum yaşlanmak dememiş miydi? Yaşı fazla ilerlemeden dünyayı terk etmek istediğini ve elden ayaktan düşüp kimseye muhtaç olmak istemediğini söyledi durdu. O hayatı dolu, dolu yaşadı ve her anından zevk almaya çalışmıştı. Yola sıfırdan başladı ve dünyanın en büyük rock yıldızına evirildi artık yaşayabileceği bir şey kalmadığında aramızdan ayrıldı. Freddie mercury'nin hikayesini üçe bölebiliriz, Mary Austin, ikinci bölümde Barbara Valentin ve üçüncü kısımda göze çarpan isim Jim Hutton. Mary Austin Bu dönem 1970'leri kapsar. aslan yelesi gibi uzun saç...

Kim DELİ Kim AKILLI

  Akıl Hastanesinden Bir Delinin Allah'a Mektubu! Ama Kim Deli, Kim Akıllı Kararı Siz Verin!                E tkilenmemek elde değil, belliki abimiz çok kitap okumuş, sonrada kendi dünyasının padişahı olmuş bu akıl hastanesinde.       Bu mektubun gerçekliğini biraz araştırdım ama sonra kabul ettim açıkcası, arşivlerde ve internette net bir bilgi yok fakat bu hikayeye ciddi bir çok kaynakta yer verilmiş, bir süre sonra çokta takılmama kararı aldım , gerçekliğini kabul ettim, belkide inanmak istedim bilemiyorum hala karar veremedim.:)           Kendisininde söylediği gibi arada sırada aklı git gelli, bunun bile farkında abimiz:) Satırların arasına o kadar güzel anlamlar saklamış ki Umarım sizlerde keşfedersiniz bu ayrıntıları, ilk okuduğumda sanki karşımda yüzünde bir tebessüm beni izliyor gibiydi, ama bence bu mektubu yazarken kendisini tebessüm ile izlemiş, :) Bu arada abim...

Monika Ertl

Monika Ertl, intikam Güneşin ışıklarını arkasına alıp parlaya, parlaya gitmek vardıya insanların gönüllerine, lakin o ayın karanlık yüzünü seçti, bir yıldız gibi parlamak yerine gönüllerde, adını bir mıh gibi çakı verdi devrimci yüreklere.. Monika Ertl    Che'nin katili Roberto Quintanilla Pereira, Güney Amerika'daki gerillaların hedefi haline gelince, Bolivya hükümeti tedbir amaçlı Almanya'ya konsolos olarak gönderme kararı alır, bir nevi ülkeden kaçırılır. Böylelikle Monika'nın gideceği yolda belirlenmiş olur,  kendi doğduğu topraklara Almanya'ya gidecektir, Che nin katledildiği Bolivya'dan 7000 mil otedeki kendi doğduğu topraklara Almanya'ya gidecekti. Pereira dan intikam almak için Monika sahte pasaport ile önce İsviçre'ye ve oradan Hamburg'a geçti 1 Nisan 1971 günü sabah saat 9:40 da  Bolivya'nın Hamburg taki konsolosluğuna gitti, kendisini konsolos ile görüşmek isteyen bir Avusturyalı gibi tanıttı görüşmeyi beklerken odayı ve ta...

505

505’e geri dönüyorum, Yedi saatlik bir sürüş veya kırkbeş dakikalık bir uçuş ile.. Geri dönmek istediğiniz bir yer var mı?  Yada Geri döndüğünüzde yerinde bulmak istediğiniz birileri var mı?   Bu sabah otobüste gördüğüm, bileğinindeki 505 dövmesi olan birisi vardı belli ki! herkesin görmesini istiyordu, ama kimsenin bir anlam veremeyeceğini kabullenmiş gibi önemsizce yaptırmış, saat gibi bileğinin dışındaydı,  benim fark edip anladığımı fark etmiş olsa gerek pek bir hoşuna gitti :)   Alex Turner ‘ın 505 e dönmek ve döndüğünde bulmak istedikleri için çok fazla nedeni vardı, bir metafora dönen bu duygular, Londra'da ne pahasına olursa olsun 505 e dönmek, yaşaması ve ayakta kalması için gerekliydi. 2002 yılında müzik kariyerinde yıldızıları parlamaya başlamıştı zirveye adımlar atmaya başlayan  Arcticq Monkeys  grubunun ortaya koyduğu müzik, tarzıyla dinleyenlerden büyük beğeni toplamayı başarmıştı. Son zamanlarda etkisini daha da artırarak...

Rastlantı

  Acı ve Elem, Keşke bir şansı daha olsaydı, o günlerde yakınkarında çevresinde insanlıktan nasibini almış birileri olsaydı, ona ve hatalarına tahammül edecek bir el uzansaydı.    Burçin'in bir feryadı vardı hepimiz işittik ama duyamadık, hiçbirimiz ilgilenmedi. İş işten, can tenden geçtikten sonra "günlüğünden" düşen kırık dökük cümlelerle anlayabildik! çektiğinin sadece " madde " olmadığını. Acıyı, elemi, kederi, düş kırıklığını, umutsuzluğu, aldatılışı, güvensizliği, tekinsizliği, kimsesizliği ve hiçliği de çekmiş her nefeste Burçin,  O şimdi çok uzaklarda.    Hatırlayanlar mutlaka vardır, 2004 yılında Savaş Ay'ın programında gösterilen cesedi yıllardır aklımdan çıkmaz, ne zaman bir çaresiz insan görsem akılıma gelir, hayatını anlatan kitabını okuduğumda bir genç kızın hayatı nasıl mahvolur, nasıl karartılır, nasıl bu kadar değersizleşebilir bunların cevabını arıyorum kendimde. Televizyonda gösterilen o şaşalı hayatların ardında ne gibi pislikle...

"Anna Karenina" Leo Nikolayeviç Tolstoy

 Anna Karenina "Leo Nikolayeviç Tolstoy "      Tolstoy Anna Karenina'yı yazmaya ilk başladığında kensisini uzunca bir süre çalışma odasına kapatmış ve kimse ile temas kurmamış uzunca bir süre, hatta öyle ki hizmetlisi hanım efendiye odanın kapısını bile çalmamasını, içeriye girmemesini, temizlik yapılmaması gibi bir dizi talimatlar vermiştir.      Bu eylemler uzunca bir süre devam edince, bir süre sonra yemek, su v.s ihtiyaçlarını kapısın önündeki masaya bırakan hizmetli kadın yemek ve suyun öylece durduğunu fark eder, ikinci günden sonra derin bir endişeye kapılır ama hiç bir şekilde odaya giremez ve kapısını açamaz, bu durumu Tolstoy' un akrabalarına bildirir, akrabaları kapıyı açmak isterler ama içeriden kilitlidir, sonra kapıyı kırarak içeri girerler;      Tolstoy içerden yerde kıvrılmış (cenin şeklinde) ve baygın vaziyettedir, gözleri yaşlıdır, hemen müdahale ederler,     Tolstoy gözlerini açar ve ağlamaklı olarak "An...

Ankebut

       Wilhelm Heisenberg Dişi Örümcek  "Ankebut" Adlı Kitabının Son Sayfası  Son Bölüm -243. sayfa      Wilhelm Heisenberg, hayatı boyunca hiç bir zaman tesadüflere inanmadı, onun için aşk, ancak seçilmişlerin yaşayabileceği bir duygu olabilirdi, bu sebebten dolayı o her zaman erken seçildiğine inandı.        Gençlik yıllarını kızlardan çekinen delikanlılar gibi geçirmedi, aksine genclik yıllarında yüzünde hep bir tebessüm ile dolaştı, çünkü onun herşeyini paylaştığı bir Ankebut'u vardı, öyle ki karanlığına her zaman ışık tutan bir yıldıza sahipti.      Tesadüf değildi karşılaşmaları, onları bu şekilde tanıştıran ilahi bir güç olmalıydı, biraz Musa'nın cennetteki kasap arkadaşı ile olan hikayesine benziyordu, farkında olmadan yaptıkları bir dua mı? Kabul olmuştu, yada her sabahki duaları mı?       Bu durum asla bir  tesadüfe benzemiyordu, onları bir araya getiren kad...

Ümit Yaşar Oğuzcan

      Karacaoğlan derki; ‘Bir kız bana emmi dedi neyleyim’ işte  Ümit Yaşar Oğuzcan'ın  Ayten şiiri biraz buna benzer, Ümit Yaşar Oğuzcan kendinden yaşça küçük  bir kıza yazmış bu şiiri,  O zamanlar bir bankada memur olarak çalıştığı yıllarda kaleme almış, ne Ayten'miş ama...:)     Bankada tanıştığı bir stajyer kız Ayten, belkide sadece yazmıştır, belki ciddi ciddi aşık olmuştur, Ayten kimdir bilmiyorum, nasıl bir hayatı olmuştur bilmiyorum, her kimse daha çok uzun yıllar anılacak, kayda değer bir hayatı olmasa bile, bir milyon kere Ayten diyecek insanlar..      Ümit Yaşar Oğuzcan. "Bir şiir ile ölümsüzlük biçmiş Ayten'e"  şanslı kız, oda bir Lavinia gibi, Pia gibi, girmiş hayatlarımıza.        Şair üstelik evlidir, hem de ikinci evliliği, denizlerin rengini güzelleştiren, saatlere zamanı yeniden öğreten, o rüya gibi stajyer kız, Ayten....      Çoğu zaman sormuşlar...

Boraltan Köprüsü

146 Azeri Aydın Anısına.. Boraltan bir köprü,  aşar geçer aras’ı, yuğsan aras suyuyla,  çıkmaz yüzün karası. karası, karası,  merhamet fukarası, karası, karası,  merhamet fukarası. düşman bekler karşıda,  önüne kattı beni, can alınan çarşıda,  kardaşım sattı beni. dönüp seslendim geri,  merhametsiz birine, beni siz vursaydınız,  şu gavurun yerine. İste bu ağıt kaldı bizelere kardeşlerimizden, kardeşlik böyle bir şey olsa gerek, işte ağıt yakarsın kardeşinin peşine,  düşmanına kim ağıt yakar ki! öyle değil mi ?  Bu dünyada, kardeşe yazılan bir ağıt ne acıdır, her zaman takılır ayaklarına, eline, yüzüne, her yerde karşına çıkar okur birileri kürsüde yada okul merasimlerinde, yazılır kitaplara, kaçamazsın ne zaman kardeşlik, vatan, millet, aşkına dem vursak tutar birisi okur bu mısraları, bir tokat gibi gelir, yutkunur durursun. İşte bu olay sorumsuzca tarihimize devletimize geçmişimize sürülen bir lekedir. 146 Azeri aydın 1945 ...

Ağaçtaki Kuşlar

        Her zaman farklı bir yol vardır; bazen sadece bakış açımızı değiştirmek yeterli olur ya, bazende doğru açıdan bakmak gerekir, işte bu hikayeyi canlı olarak dinlediğimde ilk aklıma gelenlerdi bunlar, çok güzeldi bu küçük kızın hepimize verdiği ders.         Fikrin ve düşüncenin özgürlüğü ile başa çıkamassınız, tek yapacağınız iş, olacakları biraz ötelemek olur, fikirler, düşünceler ve özgürlükler vakti zamanı gelince yerini bulur; asla vazgeçmeyin her zaman bir açık kapı vardır.   Bu güzel hikayede, buralarda bir yerlerde dursun istedim.      Küçük kızın babası özgürlüklerin kısıtlı olduğu  ağır siyasi cezaların  verildiği zamanlarda, bir hapishanede mahkumdu.  Her hafta sonu annesiyle birlikte babasını ziyaret için hapishaneye giderdi. Bu sefer bir değişiklik yapmıştı, ziyaretinde babasına vermek için özenerek bir resim yaptı ve yanında götürdü.       Fakat ...

Azucar Moreno "Bandido"

           Bu çingene kız kardeşler, doksanlı yıllarda dünyayı fena sallamıştı, onları Eurovision yarışması ile tanımıştık.       Son yazacağımı ilk yazmak istiyorum, 1990 yılında Eurovisyon şarkı yarışmasının birincisini kimler hatırlar, kimseler hatırlamaz galiba, unutulup gitti, fakat yarışmada 5. olan BANDIDO 32 yıl geçti hala dinleniyor.       Bu arada 1990 da birinci olan şarkı "Insieme: 1992" adlı şarkısıyla İtalya dan  Toto Cutugno olmuştur öyle, yada böyle hakkını verelim.      1990'da Zagreb Yugoslavya'da düzenlenen yarışmada ilginç olaylar olmuştu,      İspanya ilk sırada yer alıyordu, Playback in ilk defa denendiği 1990 Eurovisyon yarışmasında, kimler playback yaptı bilmiyoruz, yada kısmi playback oldumu bilinmiyor, ama sanırım sonuncusu oldu.      Biz teknik bir arıza diyelim, birileri farklı düşünsün ama sanki bir ufak sabote edilme d...

Bir Dakika

Metin Erksan "Sevmek Zamanı" Filminden arda kalanlar:) Kırmızı Sana aşk ile baktığım dakikalar, Kaçırma, bir kere olsun yakala. Halbuki en güzel dakikaların bunlar, Tanrı şahit bana gel demedin! Mümkün değildi, kapılmamak, o gülüşe, Bir köre rengi nasıl anlatabilirdim; Onu nasıl ikna edebilirdim ki! Hayatı bir parça eksik yaşadığına. Şimdi rıhtımda bir gemi gibiyim,  Yükünü almış, hantal ve ağır, Birazdan kalkıp giderim. Bir meçhul el gelir tutar elini, Kıymetinde bilmez ki! hayırsızın teki. Wilhelm Heisenberg    Vezinsiz, kafiyesiz şiirler gücünü şairden alırmış, çünkü bir zaruret çıkıyor ortaya, şiirin mükemmel oluşu, bazen bir çok sebep barındırıyor içinde, fakat yine de, eksik bir şey kalıyor, işte o gücü şairde, yazarda arıyoruz galiba.  İnsanlar güzel bir şiir okuduktan sonra susuyor, neden konuşmuyor, hep merak etmişimdir. Hüzünlü insanlar şiirleri, neşeli insanlar şarkıları severmiş, bu gerçek. Metin Erksan "Sevmek Zamanında" ne güzel yazmıştı; ...

Yusuf Cüneyd

 Pakistan'ın İstanbul Başkonsolosu Yusuf Cuneyd Arkanıza yaslanın,  İslam'ın ve kardeşliğin değerini biraz daha anlamanıza yardımcı olacak.. Bir gün ben yaklaşık 7 yaşlarında henüz çocukken ve ninem hayatta iken kucağında oturuyordum, baktığım da kulağında bir kesik gördüm ve nineme bunun nasıl olduğunu sordum. Bana önemli değil dedi tabi meraklı bir çocuk olarak ben ısrar edince, oda bana anlatmaya başladı, Gençliğinde Türkiye ile dünyanın geri kalanı arasında bir savaş olduğunu, Hilafeti   Osmanlı dediğimiz Osmanlı İmparatorluğunun başı dertte idi bugün Pakistan dediğimiz   alt kıtada bulan bizlerde Türkiyede ki kardeşlerimizi destekliyorduk, bize Türkiye'nin para, silah hatta askere bile ihtiyacı olduğu söylendi. Bizde  her şekilde katkıda bulunmaya karar verdik, çok zengin olmadığımız içinde verecek çok fazla bir şeyimiz yoktu bir çift altın küpem vardı, bazen yoldan Osmanlı İmparatorluğunu destekleyici sloganlar atan bir grup beyaz çarşafları yola serer, yo...

Ney'in SIR hikayesi

Resim Hakan Mengüç        Bu Hikaye ilk defa 1200’li yıllarda yaşamış olan Sufi Ferîdüddin Attâr’ın kitabında geçer,       Sıkı durun sizlere kısa ama çok etkileyici  bir hikaye anlatıyorum :) aslında siz birde bu hikayeyi Hakan beyden dinleyin..         Ney'in SIR hikayesi, neden Sır taşıyıcısı diyorlar.....         Peygamber efendimiz bir gün tek başına otururken, Hz. Ali yanına gelir , efendim sizi çok dertli gördüm bir sıkıntınız mı var diye sorunca, Peygamber efendimiz bana verilen SIR ları düşünüyorum yaa Ali... Miraçta verilen SIR ları düşündüğünü söyler.        Hz. Ali merak eder,  Efendim birazını benimle paylaşabilir misiniz? diye sorar, Efendimiz karşılık olarak, yaa Ali kaldıramassın diye cevap verir, ama sonra bir bakıyor ki! çok istekli, o vakit efendimiz sırların bir kısmını Hz. Ali'ye anlatır.      Hz. Ali daha o anda sırları...