Ana içeriğe atla

Boraltan Köprüsü

146 Azeri Aydın Anısına..

Boraltan bir köprü, 
aşar geçer aras’ı,
yuğsan aras suyuyla, 
çıkmaz yüzün karası.

karası, karası, 
merhamet fukarası,
karası, karası, 
merhamet fukarası.

düşman bekler karşıda, 
önüne kattı beni,
can alınan çarşıda, 
kardaşım sattı beni.

dönüp seslendim geri, 
merhametsiz birine,
beni siz vursaydınız, 
şu gavurun yerine.

İste bu ağıt kaldı bizelere kardeşlerimizden, kardeşlik böyle bir şey olsa gerek, işte ağıt yakarsın kardeşinin peşine,  düşmanına kim ağıt yakar ki! öyle değil mi ? 

Bu dünyada, kardeşe yazılan bir ağıt ne acıdır, her zaman takılır ayaklarına, eline, yüzüne, her yerde karşına çıkar okur birileri kürsüde yada okul merasimlerinde, yazılır kitaplara, kaçamazsın ne zaman kardeşlik, vatan, millet, aşkına dem vursak tutar birisi okur bu mısraları, bir tokat gibi gelir, yutkunur durursun.

İşte bu olay sorumsuzca tarihimize devletimize geçmişimize sürülen bir lekedir. 146 Azeri aydın 1945 yılında Stalin zulmünden kaçar ve Aras nehri üzerinden boraltan köprüsünü geçerek Türkiye'ye sığınırlar, kardeş ülkeye gelmiş olmanın güven duydugusunu tadarlar ilk başlarda.

Stalin 146 Azeri aydının geri iadesin ister ve dönemin hükümetine baski yapar, bu baskı sonucunda dönemin hükümet yetkilileri Azerilerin sığındığı  karakola bir telgraf çekerek, 146 Azeri in derhal sınır dışı edilip Rus askerlerine teslim edilmesini ister, karakol komutanı emri defalarca teyid ettirir, emir kesindir çaresizce teslim eder 146 azeri kardeşimizi. Durumu anlayan Azeriler yalvarır bizi burada siz kurşuna dizin kendi topraklarımizda kendi öz kardaşlarımız alsın canımızı derler, fakat çaresizce teslim edilirler,

 Ruslar sınırın hemen diğer tarafında, Türk askerlerinin  gözlerinin önünde, çekinmeden kurşuna dizerler 146 Azeri aydını.

Yüzümüze sürülen bir kara kalır, ne yapsak boş. Rivayet odur ki bu vahim olay sonucunda karakol komutanı canına kıymıştır.

 Bugünlerde Karabağ da destan yazıyoruz fakat.... 

 Yıllar önce Muhsin Yazıcıoğlu, katıldığı bir yayında Elçibey ile olan anısında Türkiye'nin Azerbaycan'a iki helikopter verecek güçte olmadığı yılları şu şekilde anlatıyor:

"İki tane helikopter bile vermediler." Ben Kelbecer işgal edilir edilmez Azerbaycan'a gittim. Bir heyetle kendimiz oluşturup gittik, Sayın Elçibey'e 'Türkiye'den beklentiniz nedir?' diye sorduğumuzda o bize, iki helikopter vermeyen bir ülkeden ne beklerim?' demiştir açıkça. 

146 kardeşten arda kalan bir ağıt..

Boraltan bir köprü,

aşar geçer aras’ı,

yuğsan aras suyuyla, 
çıkmaz yüzün karası.

karası, karası, 
merhamet fukarası,
karası, karası, 
merhamet fukarası.

düşman bekler karşıda, 
önüne kattı beni,
can alınan çarşıda, 
kardaşım sattı beni.

dönüp seslendim geri, 
merhametsiz birine,
beni siz vursaydınız, 
şu gavurun yerine.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şair Nabi

    Nâbî merrhum divan edebiyatımızın önemli şairlerinden biridir, şiirleriyla oldukça ünlenmiş biridir. fakat istanbulda pek bilinmemektedir. Günlerden bir gün Nabi İstanbul'a gelir ve o dönemde şairlerinin,  şairliklerini konuşturdukları bir meclise gitmek ve şairlerle tanışmak istemektedir.    Böyle bir meclise gider ve gerçekten düşündüğü gibi olur şairler mecliste sohbet etmekdedirler, Nabi meclise dahil olmak ister kıyafetleri üstü başı uygun değildir, taşralıdır ama çok ısrar eder ve bir şekilde meclise girer, bir kenara oturur.     Oradaki şairlerden biri bir şiir söyleyecek ve arkadaşı aynı redif ve kafiye ile ona cevap verecek, daha sonra da sıra ile şairlerin hepsi bu şekilde katılım sağlayacaktır,  sıra Nabi ye geldiğinde nasılsa söyleyemez heyecanlanır, Urfa da görmemiştir önüne kulpsuz bir fincanda kahve koyalım bu kahveyide içemez heyecanlanır, sonra biraz güleriz ve kaçar gider diye düşünmüşler.    Arkad...

Freddie Mercury O Bir Efsane

                   Cahit Sıtkı TARANCI'nın  şu sözleri ile başlamak istiyorum. Umarım çok sert olmaz bu başlangıç :) Ah! Yeniden Başlamak Hayata, Çocukluğa, Aşka, Hayata ve Sanata Nereli olduğu, annesi, babası, ailesi yada çocukluğu gibi konulara hiç ama hiç değinmeyeceğim.  Freddie Mercury'nin 45 yaşında aramızdan ayrılması üzücü ama kendisi zaten birçok röportajında en büyük korkum yaşlanmak dememiş miydi? Yaşı fazla ilerlemeden dünyayı terk etmek istediğini ve elden ayaktan düşüp kimseye muhtaç olmak istemediğini söyledi durdu. O hayatı dolu, dolu yaşadı ve her anından zevk almaya çalışmıştı. Yola sıfırdan başladı ve dünyanın en büyük rock yıldızına evirildi artık yaşayabileceği bir şey kalmadığında aramızdan ayrıldı. Freddie mercury'nin hikayesini üçe bölebiliriz, Mary Austin, ikinci bölümde Barbara Valentin ve üçüncü kısımda göze çarpan isim Jim Hutton. Mary Austin Bu dönem 1970'leri kapsar. aslan yelesi gibi uzun saç...

Anne Shirley Cuthbert

Hayatım gömülmüş umutlarla dolu bir mezarlık. Ders almaz, intahara meyilli umutlarımda saklasın  Kim demiş bir umut daha var, koca bir yalan, Gerçeğin bir önemi yok, insan istediğini düşünür, her zaman. Bana biraz umut, biraz keder birde umudun eceli yeter.    Wilhelm Heisenberg      Dizi filmi ilk gördüğüm de açıkçası çok heyecanlandım, kitaptaki  Anne Shirley ile dizi arasinda çok fark var söylemeden geçmek doğru olmaz, bu arada dizi gerçekten çok güzeldi, şimdi gelelim kahramanımıza...      Anne, aslında dramdan  beslenen bir karekter olsa bile bunu  çok komik ve sevimli bir halde yapıyor. Zengin dil bilgisi ve uslanmaz bir romantik olmasıda çabası. Karakterimiz büyürken yaşadığı zor ve sıkıntılı olaylardan kaçmak için hayal gücü ve kitaplara sığınmış. Drama kraliçeliği yapması da bu sebebten. Açıkçası Anne’in bu yeteneği herkesi kendine hayran bırakıyor. Kitabı okurken yazarı  böyle bir karakter...