Ana içeriğe atla

Yusuf Cüneyd



 Pakistan'ın İstanbul Başkonsolosu Yusuf Cuneyd

Arkanıza yaslanın,  İslam'ın ve kardeşliğin değerini biraz daha anlamanıza yardımcı olacak..

Bir gün ben yaklaşık 7 yaşlarında henüz çocukken ve ninem hayatta iken kucağında oturuyordum, baktığım da kulağında bir kesik gördüm ve nineme bunun nasıl olduğunu sordum.

Bana önemli değil dedi tabi meraklı bir çocuk olarak ben ısrar edince, oda bana anlatmaya başladı,

Gençliğinde Türkiye ile dünyanın geri kalanı arasında bir savaş olduğunu, Hilafeti Osmanlı dediğimiz Osmanlı İmparatorluğunun başı dertte idi bugün Pakistan dediğimiz  alt kıtada bulan bizlerde Türkiyede ki kardeşlerimizi destekliyorduk, bize Türkiye'nin para, silah hatta askere bile ihtiyacı olduğu söylendi.

Bizde  her şekilde katkıda bulunmaya karar verdik, çok zengin olmadığımız içinde verecek çok fazla bir şeyimiz yoktu bir çift altın küpem vardı, bazen yoldan Osmanlı İmparatorluğunu destekleyici sloganlar atan bir grup beyaz çarşafları yola serer, yoldan geçen insanlarda  altın, para, gümüş ne varsa o çarşaflara atarlardı, bende küpelerimi bağışlamak istedim ama küpeleri dört veya beş senedir taktığım için kulağıma yapışmışlardı, çıkmayınca çektim kulağımdaki yırtık bu şekilde oluştu,

Tabi o senelerde estetik ameliyatlar olmadığı içın o kulak düzgün iyileşmemişti, nineme neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda, büyüdüğünde kardeşliğin ve İslam'ın değerini daha iyi  anlarsın demişti.

Hikaye burada bitiyor, bunu neden yaptığını hiç bir zaman anlamamıştım taki Türkiye'ye gelinceye kadar, ben Türkiye'ye geldikten iki sene sonra,  Pakistan'da büyük bir sel felaketi olmuştu, Pakistan yüzeyde biriken su nedeni ile tamamen harap olmuştu, insanlar yiyecek, ilaç gibi ihtiyaçlarını karşılamada  büyük sorunlar yaşıyordu.

Türkiye ise Pakistan'a destek konusunda en ön plana çıkan ülke olmuştu ama beni asıl etkileyen, konsolosluğuma gelen yetmişli yaşlarda bir adamdı.

Sel mağdurlarına bağışta bulunmak istiyordu, ona yardımları doğrudan almadığımızı bankaya gitmesi gerektiğini söyledim, çok yaslı olduğunu buralara kadar geldiğini ama yine de bankaya gideceğini söyledi.

Adamın yetmiş küsür yaşında olduğunu fark edince, oturmasını benimle bir çay içmesini bu arada da bankaya birisini göndereceğimi söyledim, adama ne iş yaptığını sordum, gördüğün gibi ben emekliyim dedi, ne is yapıyordun diye sorumdum,  bir okulda matematik öğretmenliği yapıyordum dedi,  bağış için getirdiği paranın birikimi olup olmadığını sordum,  hayır bu her ay aldığım emekli maaşım dedi, ve devam etti.

Konsolosluğa gelmeden önce bütün komşulardan bir söz aldım, emekli maaşımın tamamını bağışlayacak olursam, bana bakar, karnımı doyurur musunuz dedim, onlarda bakarız dediler.
 
Ninemin ne demek istediğini o gün anladım! Bir adam Pakistan'a bağışta bulunmak için komşularına dilenmeyi göz önüne alıyorsa, ninemin yaptığı o kadarda büyük bir şey değilmiş.

Bu hikayeyi TVNET te anlattığında çok etkilenmiştim, bugün bazı kesimler, neden Bosna-Hersek'teyiz, neden Suriye'deyiz, neden Azerbaycan, neden Pakistan, diye sorguluyorlar, bu insanların ülkemize yük olduğunu, bizim rızkımızı çaldıklarını düşünüyorlar, Sudan'lı Musa'yı nasıl unutabiliriz ki... bir kaç münferit olaya belki birden fazla münferit olaya bakmayın.. İslam'ın ve  kardeşliğin gereğini asla unutmayalım..

Allah bu hikayedeki ninemiz ve yaşlı amcaya rahmet eylesin, iyi ki var oldular ve bize bu asla unutmamamız gereken dersleri verdiler.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şair Nabi

    Nâbî merrhum divan edebiyatımızın önemli şairlerinden biridir, şiirleriyla oldukça ünlenmiş biridir. fakat istanbulda pek bilinmemektedir. Günlerden bir gün Nabi İstanbul'a gelir ve o dönemde şairlerinin,  şairliklerini konuşturdukları bir meclise gitmek ve şairlerle tanışmak istemektedir.    Böyle bir meclise gider ve gerçekten düşündüğü gibi olur şairler mecliste sohbet etmekdedirler, Nabi meclise dahil olmak ister kıyafetleri üstü başı uygun değildir, taşralıdır ama çok ısrar eder ve bir şekilde meclise girer, bir kenara oturur.     Oradaki şairlerden biri bir şiir söyleyecek ve arkadaşı aynı redif ve kafiye ile ona cevap verecek, daha sonra da sıra ile şairlerin hepsi bu şekilde katılım sağlayacaktır,  sıra Nabi ye geldiğinde nasılsa söyleyemez heyecanlanır, Urfa da görmemiştir önüne kulpsuz bir fincanda kahve koyalım bu kahveyide içemez heyecanlanır, sonra biraz güleriz ve kaçar gider diye düşünmüşler.    Arkad...

Freddie Mercury O Bir Efsane

                   Cahit Sıtkı TARANCI'nın  şu sözleri ile başlamak istiyorum. Umarım çok sert olmaz bu başlangıç :) Ah! Yeniden Başlamak Hayata, Çocukluğa, Aşka, Hayata ve Sanata Nereli olduğu, annesi, babası, ailesi yada çocukluğu gibi konulara hiç ama hiç değinmeyeceğim.  Freddie Mercury'nin 45 yaşında aramızdan ayrılması üzücü ama kendisi zaten birçok röportajında en büyük korkum yaşlanmak dememiş miydi? Yaşı fazla ilerlemeden dünyayı terk etmek istediğini ve elden ayaktan düşüp kimseye muhtaç olmak istemediğini söyledi durdu. O hayatı dolu, dolu yaşadı ve her anından zevk almaya çalışmıştı. Yola sıfırdan başladı ve dünyanın en büyük rock yıldızına evirildi artık yaşayabileceği bir şey kalmadığında aramızdan ayrıldı. Freddie mercury'nin hikayesini üçe bölebiliriz, Mary Austin, ikinci bölümde Barbara Valentin ve üçüncü kısımda göze çarpan isim Jim Hutton. Mary Austin Bu dönem 1970'leri kapsar. aslan yelesi gibi uzun saç...

Anne Shirley Cuthbert

Hayatım gömülmüş umutlarla dolu bir mezarlık. Ders almaz, intahara meyilli umutlarımda saklasın  Kim demiş bir umut daha var, koca bir yalan, Gerçeğin bir önemi yok, insan istediğini düşünür, her zaman. Bana biraz umut, biraz keder birde umudun eceli yeter.    Wilhelm Heisenberg      Dizi filmi ilk gördüğüm de açıkçası çok heyecanlandım, kitaptaki  Anne Shirley ile dizi arasinda çok fark var söylemeden geçmek doğru olmaz, bu arada dizi gerçekten çok güzeldi, şimdi gelelim kahramanımıza...      Anne, aslında dramdan  beslenen bir karekter olsa bile bunu  çok komik ve sevimli bir halde yapıyor. Zengin dil bilgisi ve uslanmaz bir romantik olmasıda çabası. Karakterimiz büyürken yaşadığı zor ve sıkıntılı olaylardan kaçmak için hayal gücü ve kitaplara sığınmış. Drama kraliçeliği yapması da bu sebebten. Açıkçası Anne’in bu yeteneği herkesi kendine hayran bırakıyor. Kitabı okurken yazarı  böyle bir karakter...