Ana içeriğe atla

Rosa Parks

   


"Doğuda bir baba vardı, Batı gelmeden önce Onun oğulları batıya vardı" ne güzel söylemişti Sezai Karakoç Masal şiirinde.

    Bu batılılar bize demokrasi ve özgürlük dersi veriyor zaman, zaman doğu halklarını kimi zaman barbarlık ve demokrasiden yoksun bir halk olarak gösteriyorlar, demokrasi getireceğiz diye döktükleri kanda boğulacaklar bir gün, bu vebal ve bunca masumun kanı asla yerde kalmayacaktır.

    Ben sizlere bir hikayeden bahsetmek istiyorum, daha düne kadar kendi halklarına bu ayıpları yapanlar hala ırkçılığın yok olmadığı bir memleketten, bizlere özgürlük ve Demokrasi dersi vermeye kalkanların durumunu anlatan bir hikaye..

    ABD tarihinde ayrımcılık ve ırkçılık karşısında verilen mücadelenin sembol isimlerinden biride Rosa Parks,17 yıl önce aramızdan ayrıldı. Rosa Parks, tarihe Montgomery Otobüs Boykotu olarak geçen ve 381 gün süren hiçbir siyahın otobüse binmeyeceği bir boykotun başlamasına vesile oldu. bu eylem dünya tarihine geçecek büyüklükte bir topluluk tarafından desteklenmiştir.

    Rosa Parks, otobüste yerini bir beyaza vermeyi reddederek başlattığı eylem tarihe geçecektir...

Parks, o dönem Amerika'da süre gelen ayrımcı havaya daha fazla tahammül edemeyecektir, otobüsteki siyahların beyazlara yer verme uygulamasına karşı çıkışını şöyle ifade eder “İnsanlar, benim o gün çok yorgun olduğum için koltuğumdan kalkmayı reddettiğimi söyleyip durusunlar, doğru, yorgundum ama sebep bu değildi, iş günü olmasının fiziksel yorgunluğu değildi bu, yaşlı da değildim fakat, 42 yaşındaydım, çok yorgundum, sürekli haksızlığa uğramaktan ve bunu kabullenmekten yorgundum.


381 GÜN Boyunca Siyahların Otobüs Kullanmama Boykotu

    1 Aralık 1955.... 42 yaşındaki Rosa Parks iş çıkışı her zamanki otobüsüne bindi ve otobüsteki beyaz nüfusa göre oturma hakkının olduğu yani önceliğin beyazlarda olduğu değişken statülü koltuklardan birine oturdu.

    Montgomery'de belediye otobüslerinde ilk dört sıradaki koltuklar beyazlara aitti, siyahlara en arkadaki koltuklar ayrılmıştı, ortadaki değişken statülü koltuklar ise beyazların sıraları dolana kadar siyahların da oturabileceği koltuklardı, Beyazların sıraları dolduğunda siyahlar oturdukları koltuklardan kalkıp daha arkaya geçmek zorunda kalırlardı, eğer arkada da yer kalmamış ise ayakta seyahat etmeleri eğer ayaktada duracakları yerde kalmamış ise otobüsten inmeleri gerekiyordu.

    O akşam bazı beyazlar ayakta kalır şoför arkaya doğru yürüyerek değişken statüdeki koltuklardaki siyahlara kalkmaları gerektiğini söyler, değişken koltuklardaki üç siyah erkek oturdukları yerden kalkar, Rosa Parks ise cam kenarında oturduğu koltuktan hemen yandaki boşalan koltuğa geçer, otobüs şoförünün uyarısına kayıtsız kalır, şoför neden kalkmadığını sorunca,  Parks ise yerimi başkasına vermem gerektiğine inanmıyorum diyecektir, şoför polis çağırır, Rosa Parks tutuklanır ve 5 Aralık 1955 yılında çıktığı mahkemede kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle 14 dolar para cezası verir.

    Bu olay üzerine Montgomery'de 381 gün boyunca sürecek bir direniş başlar, 381 gün boyunca hiçbir siyah otobüse binmeyecek, işlerine, okullarına yürüyerek gidecektir.

    Kadınların Politik Konseyi (WPC), boykotu örgütleyen ilk grup olacak, şehirde siyahların gittiği kiliselerden otobüs boykotu çağrısı yapılacak, Kilise İnsani muamele görünceye, siyahi şoförler de işe alınıncaya ve ortadaki değişken statülü koltuklara ilk gelen oturur statüsü verilinceye kadar boykota devam kararını destekleyecektir.

    1956 yılının Aralık ayında bu saçma ayrımcılık, bu utanç ortadan kaldırılacaktır.

    Rosa Parks ise pek çok ölüm tehdidi aldığı ve iş bulamadığı için Montgomery’den taşınmak zorunda kalacaktır, Sivil Haklar Hareketi'nde mücadelesini hep sürdürecektir.

    Parks, 1999 yılında ABD Kongresi tarafından altın madalyayla ödüllendirilir. Rosa Park'ın yer vermeyi reddettiği o otobüs şimdi Detroit'de Henry Ford Müzesi'nde sergilenmektedir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şair Nabi

    Nâbî merrhum divan edebiyatımızın önemli şairlerinden biridir, şiirleriyla oldukça ünlenmiş biridir. fakat istanbulda pek bilinmemektedir. Günlerden bir gün Nabi İstanbul'a gelir ve o dönemde şairlerinin,  şairliklerini konuşturdukları bir meclise gitmek ve şairlerle tanışmak istemektedir.    Böyle bir meclise gider ve gerçekten düşündüğü gibi olur şairler mecliste sohbet etmekdedirler, Nabi meclise dahil olmak ister kıyafetleri üstü başı uygun değildir, taşralıdır ama çok ısrar eder ve bir şekilde meclise girer, bir kenara oturur.     Oradaki şairlerden biri bir şiir söyleyecek ve arkadaşı aynı redif ve kafiye ile ona cevap verecek, daha sonra da sıra ile şairlerin hepsi bu şekilde katılım sağlayacaktır,  sıra Nabi ye geldiğinde nasılsa söyleyemez heyecanlanır, Urfa da görmemiştir önüne kulpsuz bir fincanda kahve koyalım bu kahveyide içemez heyecanlanır, sonra biraz güleriz ve kaçar gider diye düşünmüşler.    Arkad...

Freddie Mercury O Bir Efsane

                   Cahit Sıtkı TARANCI'nın  şu sözleri ile başlamak istiyorum. Umarım çok sert olmaz bu başlangıç :) Ah! Yeniden Başlamak Hayata, Çocukluğa, Aşka, Hayata ve Sanata Nereli olduğu, annesi, babası, ailesi yada çocukluğu gibi konulara hiç ama hiç değinmeyeceğim.  Freddie Mercury'nin 45 yaşında aramızdan ayrılması üzücü ama kendisi zaten birçok röportajında en büyük korkum yaşlanmak dememiş miydi? Yaşı fazla ilerlemeden dünyayı terk etmek istediğini ve elden ayaktan düşüp kimseye muhtaç olmak istemediğini söyledi durdu. O hayatı dolu, dolu yaşadı ve her anından zevk almaya çalışmıştı. Yola sıfırdan başladı ve dünyanın en büyük rock yıldızına evirildi artık yaşayabileceği bir şey kalmadığında aramızdan ayrıldı. Freddie mercury'nin hikayesini üçe bölebiliriz, Mary Austin, ikinci bölümde Barbara Valentin ve üçüncü kısımda göze çarpan isim Jim Hutton. Mary Austin Bu dönem 1970'leri kapsar. aslan yelesi gibi uzun saç...

Anne Shirley Cuthbert

Hayatım gömülmüş umutlarla dolu bir mezarlık. Ders almaz, intahara meyilli umutlarımda saklasın  Kim demiş bir umut daha var, koca bir yalan, Gerçeğin bir önemi yok, insan istediğini düşünür, her zaman. Bana biraz umut, biraz keder birde umudun eceli yeter.    Wilhelm Heisenberg      Dizi filmi ilk gördüğüm de açıkçası çok heyecanlandım, kitaptaki  Anne Shirley ile dizi arasinda çok fark var söylemeden geçmek doğru olmaz, bu arada dizi gerçekten çok güzeldi, şimdi gelelim kahramanımıza...      Anne, aslında dramdan  beslenen bir karekter olsa bile bunu  çok komik ve sevimli bir halde yapıyor. Zengin dil bilgisi ve uslanmaz bir romantik olmasıda çabası. Karakterimiz büyürken yaşadığı zor ve sıkıntılı olaylardan kaçmak için hayal gücü ve kitaplara sığınmış. Drama kraliçeliği yapması da bu sebebten. Açıkçası Anne’in bu yeteneği herkesi kendine hayran bırakıyor. Kitabı okurken yazarı  böyle bir karakter...